Normandiya Rüyaları; Deauville, Trouville ve Honfleur

Paris Saint-Lazare tren istasyonuna metro ile kolayca ulaşıyoruz çünkü çok merkezi ve biletlerimizi sarı cihazlardan okutup, tren saatimizi beklemeye başlıyoruz. Hava çok sıcak (uzun yıllardır ilk kez bu kadar sıcaklık boy gösteriyor deniyor ) ve etrafta trenini kaçıranlar, treni rötar yapanlar, henüz gelen trenden inen kimisi neşeli kimisi somurtkan çeşit çeşit insanlar...kısacası tren istasyonları Paris'te havaalanlarından çok daha hayat dolu, beklemeyi keyifli kılan yerler.

Nihayet trenimiz 40 dakika rötarlı da olsa geldi. Bu arada Normandiya yönü trenleri, öyle güney trenleri gibi yeni nesil değil, oldukça eski ama koltukları daha geniş olduğu için tercihimdir :). 2 saat sonra Deauville - Trouville tren garına varmış olacağız. Evet tam 2 saat hatta 10 dakika erken bile vardık diyebilirim. Yemyeşil doğayı, sağlı sollu köyleri keyifle izleyerek nasıl geçtiğini anlamadan kısa yolculuk sona erdi. Toplam 4 tane yerleşim merkezinde yolcu inip bindi ve 5. durak son durak. 

DEAUVILLE

Öyle Deauville, Trouville dediysem iki kasabanın arasında sadece bir köprü ve La Touques nehri bulunuyor ve o sadece dediğim köprünün iki yanında başka başka dünyalar yaşanıyor. Nasıl mı? Tren garından direkt Deauville'in gerçekten görkemli ahşap evlerini, dingin sokaklarını görür görmez büyüleniyorsunuz doğrusu. Çok küçük bir istasyon tahmin edeceğiniz üzere ve her yere yürüyerek ulaşabiliyorsunuz.  


Bir çok Amerikan filminin çekildiği Kuzey Fransa'nın incisi Deauville, her sene geleneksel olarak düzenlenen Amerikan Filmleri Festivalinin de 40 yıldır ev sahibi. Yaklaşık 3 bin küsürlük popülasyonlu bir yerleşim merkezi. Paris'in burjuvazi kesiminin dinlenmek için kaçış yeri. Ünlü Deauville Casino'sundan, dillere destan ünlülerin podyumu olan sahilleri, yarış pistleri ve Her daim çok şık insanların tıngır mıngır dolaştığı sokaklarıyla  görülmeye değer. Gösterişli, çiçekler içindeki ünlü Belediye Binasının ( Hotel de Ville ) önünde oturup, etraftaki güzelliği seyretmeyen ve önünde fotoğraf çektirmeyenleri dövüyorlarmış ona göre :) 



Ünlüler Geçidi olan sahilinde, yıllar öncesinde ünlülerin soyunma ve dinlenme odası olarak kullanılan ve şimdilerde günlük olarak kiralanabilen odalar sırasıyla dizili ve her odanın önünde, 70'ler 80'ler ve 90'lardan iyi bildiğimiz birçok Amerikan Film Yıldızlarının isimlerini görüyoruz. Haziran ayının sonlarına doğru olmasına rağmen her ne kadar sahiller dolu olsa da üşünüyor. 




Deauville plajının diğerlerinden ayrılan bir özelliği ise görmeye alışık olduğumuz şezlong ve şemsiyeler yerine rengarenk şemsiye-çadırlar var. İçinde şezlongları mevcut ve bu eskilerden beri hala değişmeyen bir stil. Bu arada yaz mevsiminde bile gitseniz her daim serin bir havası ve hiç eksilmeyen bir rüzgarı var Normandiya bölgesinin. O yüzden tedbirli gitmenizde fayda var. Denize girerim diye düşünüyorsanız, siz yine de bir hırka bulundurun yanınızda:). Her ayın ilk cumartesi günü, meydanda antika pazarı kuruluyor. Antika dediysem öyle uçuk fiyatlar değil de şaşırtıcı şekilde uygun fiyatlara eski fransız şapkalarından tutun da fransız porselenlerine, döpiyeslerden, şık eldivenlere, eski fransız müzik plaklarına kadar her şeyi bulabiliyorsunuz ve her pazar günü ise yiyecek ve giyeceğin olduğu büyük bir açık pazar kuruluyor kasaba meydanında. Normandiya köylerinden gelen organik sebze meyvelerle mis gibi bir görüntü oluşuyor bu güzel kasabada. 



Bu arada akşamları o ihtişamlı evler, korku filmlerindeki perili evlerden farksız oluyor bu da küçük bir not :)) 



TROUVILLE

Gelelim Trouville'e; Deauville ne kadar elit ise ve sizi hayal dünyasında hissettiriyorsa, Trouville de entellektüel ve her kesimden insanın yaşamını sürdürdüğü, "halkın bağrından kopup gelmiş" sözümüze layık bir kasaba kendileri :) Fakat aynı asilliğiyle Deauville gibi sizi kendine hayran bırakıyor. Aynı yemeği, Deauville'de ne kadara yiyiyorsanız, Trouville'de yarı fiyatına yiyiyorsunuz ve arada sadece bir nehir var. Bu kadar dip dibe olmalarına rağmen, iki tarafın da belediyeleri ayrı. 



Tabii bunlar şaşırtıcı fakat diğer taraftan da 19. y.y.' dan beri çok ünlü ressamların ilham kaynağı olmuş iki eşsiz yer. Trouville'in de Deauville gibi ucu bucağı görünmeyen ünlü sahili ( Cote Fleurie, Çiçek Sahilleri ) tam kartpostallık. Plajların bu kadar geniş olmasının sebebi, günün belli saatlerinde suyun çekilmesi ve sonra hızla çoğalmasıyla gelgit olayının yaşanmasıdır ve bu olayı o saatlerde yüksek bir vadiden izleyebiliyorsunuz. Hatta turistler için turizm ofisleri, gelgit saatlerini ve izleme yerini gösterir bir broşür bile yapmışlar. 

Gittiğim yerlerde en çok insan tasvirleri yapmayı, davranış biçimleri gözlemlemeyi seviyorum. Çünkü her bölgenin insanlarının davranışları, bulundukları yerin havasına, tarihine, stiline göre oluşuyor. Hani İstanbul'un metropol havasında, sürekli bir koşturma hali, asık suratlı, sanki her an kavga edebilirmiş modunda olma durumu, sonra Akdeniz ya da Ege sahillerinde başbaşka birine bürünülüyor olunması gibi... İşte Paris'ten sonra bu üç dingin kasaba bizi sakinleştirdi :) Karşıdan karşıya geçeceğiz, hayır yani herkes mi yol verir size. Işık yanmadı kardeşim bekleyelim biz, yok! Çok kibar amcalar ve teyzeler kesinlikle sizi bekletmiyorlar, abartısız bu durum böyle :). Insanlar soğuk, mesafeli fakat fazla sakin ve kibarlar. Yetişecek yerleri yok. Kimisi bahçesine, aldığı yeni barbeküsünü kuruyor, kimi Casino'da fazla gelen paralarını harcıyor, kimisi özel plajında şarabını yudumlayıp günbatımını seyre dalıyor, kimisi de balkonunda çiçeklerini öperek suluyor. Kısacası hayat burada çok yavaş ve huzurlu geçiyor. Taa ki tatil bitip, gerçek hayata dönene kadar :)

Bu arada Honfleur de Trouville de hala balıkçı kasabası olmayı sürdürüyorlar. Liman mis gibi balık kokuyor ve 1936 yılından beri her gün kurulan tarihi açık pazar kurulmaya başlıyor tekneler karaya ulaşır ulaşmaz martılar eşliğinde. 



HONFLEUR

Honfleur, krep'in ilk doğduğu çok eski ve büyüleyici bir kasaba. Burası aynı zamanda 18. ve 19. y.y. ressamlarının  da doğup büyüdüğü ve esinlendiği bir kasaba tıpkı Trouville gibi.




Deauville-Trouville Tren Garı önünden her gün belli saatlerde kalkan otobüsler ile uygun fiyatlara ( 4 euro ) birbaşka Normandiya rüyası Honfleur'e, birbirinden güzel köylerin arasından geçerek 35 dakikada varıyorsunuz. Honfleur, 2. Dünya Savaşı'ndan kalma ahşap evleri ve 600 yıldan fazladır ayakta duran ahşap Sainte-Catherine Kilisesiyle ve hala özgünlüğünü koruyan balıkçı limanı ile başta Parislilerin olmak üzere birçok ülkeden insanın kafa dinleme yeri diyebilirim. 




Ortada küçücük bir balıkçı limanı ve etrafta Savaş'tan kalma olmasına rağmen özgünlüğü bozulmadan restore edilmiş evler ve balık ve krep restaronları dizili. Honfleur Limanının en büyük özelliği, Manche denizinin ve Seine Nehrinin birleştiği nokta olmasıdır. Liman da oturup ressamları izlemek ayrı bir keyif. Ara sokaklarda gezeyim derseniz de Normandiya Bölgesi'ne özgü porselen atölyeleri ve dükkanlarını ziyaret edebilirsiniz. 




Seyahatiniz bol olsun :) 


Yorumlar

Popüler Yayınlar